Ana Sayfa / Açık İlanlarımız / Kasım / Erhan Raif: Bölgenin Çekim Noktası Olacağız! 🚀

Erhan Raif: Bölgenin Çekim Noktası Olacağız! 🚀

Türk Bankası Genel Müdürü Sn. Erhan Raif, 7 Ekim’de Kıbrıs Ekonomi’nin sorularını yanıtladı, finans dünyamızın durumunu dünya ile kıyaslayarak değerlendirdi.

HUKUK SİSTEMİ BANKACILIĞIN ALEYHİNE… Bankacılığın en acı noktasının tahsili gecikmiş alacaklar olduğuna dikkat çeken Türk Bankası Genel Müdürü Erhan Raif, ülkemizdeki hukuk ve icra sisteminin bankacılığın aleyhine çalıştığını iddia etti. Bir ipoteğin nakde çevrilmesinin bazen 15 yıl kadar sürdüğünün altını çizerek, yaşanan sıkıntının boyutunu ortaya koyan Raif, hukuk ve icra sistemi düzelmeden tahsili gecikmiş alacaklar sorununun aşılamayacağını kaydetti.

TÜRK BANKASI DİJİTAL DÖNÜŞÜME GEÇİYOR… Sektörü en çok etkileyecek konunun, finansta dijital dönüşüm olduğunun altını çizen Erhan Raif, finteklerin baş döndürücü bir hızla yükselmekte olduğuna dikkat çekerek “Bankamız da bunu görerek 3 yıllık bir vizyon ile bu dönüşümü gerçekleşmek üzere faaliyetlerine başlamıştır. Bir taraftan sistemlerimizi ve süreçlerimizi gözden geçirirken, diğer taraftan Sarayönü’ndeki binamızı, inovasyonu teşvik edecek, bölgenin çekim gücünü artıracak bir şekle dönüştürmek için çalışmalarımız sürüyor.” dedi.

Kıbrıs’ın kendine özgü yapısının bankacılık sektöründe yarattığı dezavantajlara dikkat çeken Türk Bankası Müdürü Erhan Raif, hukuk sisteminden dolayı tahsili alacaklarda ciddi bir sıkıntı yaşandığını ve bunun bankacılık sektörünün en büyük çıkmazı olduğunu vurguladı.

Kıbrıs Gazetesi yazarı Hasan Hasturer’in sorularını yanıtlayan Erhan Raif, özellikle kredi konusunda yurttaşları uyararak herkesin ayağını yorganına göre uzatmasını istedi.

Türk Bankası olarak dijital dönüşüm için düğmeye bastıklarını açıklayan Raif, Suriçi’ndeki genel müdürlük binasında yapacakları düzenlemeyle bölgenin çekim noktası olacaklarını kaydetti.

 

Röportajın tamamı:

Kıbrıs Türklerin en eski bankası Türk Bankası, geleneksel ile çağdaş ya da dijital bankacılığı nasıl harmanlıyor?

Bunun cevabı gayet basit. İnsan dokunuşu ile harmanlıyoruz. Bizim görüşümüze göre her ne kadar bankacılık dijitalleşse bile, bire bir iletişim içeren İlişki Bankacılığı’nın önemli olacağını düşünüyoruz. Bu biraz da bizim kültürümüzden gelen bir gelenektir. Bu tercihi kullanmak isteyenler için bu seçenek olacaktır. Şubeler, daha değişik bir konsept ile normal günlük işlerin ötesinde özel ihtiyaçların finansal danışmanlarla karşılandığı bir yer olacaktır. Diğer bir öngörümüz ise, yine birebir insan ilişkisinin olacağı Video Bankacılığı’nın gelişeceğidir.

İnsan ilişkisini önemli kılan diğer bir unsur da teknoloji ile rahat olmayan bir kesimin her zaman olacağı gerçeğidir. Biz de bu kesime empati ile bakarak, onlara hizmet vermeyi bir görev olarak sayıyoruz. Hiç bir kesimin, teknoloji nedeniyle dışlanmasını istemiyoruz.

Globalleşen finans dünyasında, yerel ile evrensellik, ne şekilde uyumlaşıyor?

Basit bir örnek vermek gerekirse eskiden yerel olan “Kahve”ye giderken, şimdi evrensel olan Cafe’lere gidiyoruz. Cafe’lerde yerel bir lezzetimiz olan Türk Kahvesi ile birlikte birçok seçenekler de sunuluyor.

Finans dünyasındaki evrenselleşme ile “yerel”in uyumlandırması da benzerdir. Finans dünyasının evrenselleşmesi ile artık insanlarımız, İnternet bankacılığı, mobil bankacılık, mevduatın yanında yurt dışı piyasalarda satılan birçok menkule de KKTC’deki bankası aracılığıyla sahip olabiliyor. Diğer taraftan, para hareketleri de artık sınırları aşmaktadır. Tabii ki tüm bunları yaparken, yerel bir hizmet anlayışı ile yukarıda bahsettiğimiz gibi İlişki Bankacılığı çerçevesinde hizmetlerin sunulması önem taşımaktadır.

Küçük ülke, az nüfus ölçeği sınırlı ekonomi finans dünyasının gelişimini nasıl etkiler?

Nüfus ve ekonomi ölçeğinin finans dünyasının gelişimine çok büyük etkisi vardır. Tabii ki ülkemiz finans sektöründe uluslararası mecralara erişimin de kısıtlı olması bu etkinin daha fazla hissedilmesine yol açıyor.

Ancak ülke olarak, “şartlar budur” diyerek kabullenmeden, ekonomimizi ve finans sektörünü nasıl geliştireceğimize odaklanmamız gerekiyor. Yüksek öğretim sektöründeki gelişim sonucunda ülkemize gelen binlerce yabancı öğrencinin ülke ekonomisine yarattığı hacim yadsınamaz. Bu sektörü daha da geliştirme, kaliteyi daha yukarılara çekme, turizm sektöründe gelişimi hızlandırma, ihracat imkanlarını daha fazla zorlama fırsatları, ekonomik ölçeğimizi büyütmek ve global ekonomiden daha fazla pay almak için büyük potansiyel sunmaktadır. Bu da finans sektörünün hacminin büyüyerek reel sektöre sağlayabileceği finansman imkanlarının artması demektir.

Tabii ki ülkede sermaye piyasalarının gelişimini sağlayacak adımlar atılması da, şirketlerin büyümek için alternatif finansman kaynaklarının artmasına, bankaların da daha düşük maliyetlerle daha fazla fon yaratabilmesine yardımcı olacaktır.

Dünya Ekonomisinde sürekli bir kriz beklentisi var. Bu kötü senaryolar finans dünyasını da fay hattı üzerinde mi tutuyor?

Bankalar ve finansal kurumları risk yöneterek faaliyetlerini yürütürler. Bize emniyet edilen tasarrufları korumak ile yükümlüyüz. Tasarrufları korumak önceliğimizdir. Türk Bankası olarak bakış açımız budur. Dolayısıyla riskleri takip ederek ona göre de önlemlerimizi almaktayız.

Çok ilginç bir dönemden geçmekteyiz. finansal piyasalar üzerine etkisi olan ticaret savaşları, sıcak savaşlar, siyasi geleneği hiçe sayan liderlik tarzları, küresel ısınma ve benzeri birçok konuyu takip etmekteyiz.

KKTC de, Kuzey Kıbrıs orijinalli ve şube bankaları var. Banka sayısı nüfus ile bağlantılı olmalı mı?

Sonuçta her şey ölçek üzerine dönmektedir. Tabii ki nüfus ile birlikte ekonominin büyüklüğü de önemlidir. Mesela nüfusu yaklaşık 66 milyon ve yıllık gayrisafi milli hasılası 2 trilyon doların üstünde olan Birleşik Krallık’a bakarsak, aralarında iştirakimiz TurkishBank UK’in de bulunduğu 250’nin üstünde yerli ve yabancı banka var. Aynı bakış açısı ile 22 banka bulunan KKTC’ye bakılırsa, çok farklı bir resim çıkar.

Finans dünyasında rekabet koşulları önemlidir. Bizde bankalar arası rekabet koşulları adil mi?

Kanaatimce rekabet koşulları adil olmakla birlikte yerli ve şube bankaları arasında çalışma şartlarında farklılıklar bulunmaktadır. Öncelikle yerel bankalar birçok işlemi aracılar ile yapmak zorundadırlar. Bunlar da bir ciddi maliyet unsuru oluşturmaktadır. Kredi kartı verecekseniz bir banka ile anlaşmak zorundasınız; yurt dışına havale yapacaksanız yine Türkiye’de bir aracı banka bulmak zorundasınız. Türkiye’de bankalar fon yaratmak için yüksek maliyetli mevduat dışında bir takım alternatiflere sahiptir ve bu avantajı şube bankaları kullanabilmektedir. Müşteriye yurt dışından havale gelecekse, karşı taraf IBAN istiyor; bunu sadece şube bankaları sağlayabilmektedir. SWIFT ve benzeri uluslararası ödeme sistemlerine yerel bankalarımızın üyeliği maalesef şu aşamada mümkün görünmüyor.

Diğer taraftan bankacılık, teknoloji demektir ve her ne kadar da ucuzluyor denilse de büyük yatırımlar gerekmektedir. Yerel bankalar, şube bankalarına nazaran teknoloji yatırımları yapmakta zorlanmaktadırlar. Sonuç itibarıyla gerek maliyetler açısından gerekse ölçek bakımından yerel bankalar, merkezleri uluslararası piyasalara entegre olan şube bankalarına göre daha dezavantajlı konumda bulunmaktadırlar. Bunlara çare var mı o da ayrı bir tartışma konusudur.

Kuzey Kıbrıs’ta, tasarruf kültürünü nasıl buluyorsunuz?

Kuzey Kıbrıs’ta bir tasarruf kültürü olduğuna inanıyorum ve görüyorum. Ancak bunun geliştirilmesi ve yeni nesillere de aşılanması gerektiğine inanıyorum. Toplumumuz, geçmişte yaşadığı travmalar, coğrafyamızda yaşanan istikrarsızlıklar nedeniyle, gerek kendi geleceklerini, gerekse çocukların geleceklerini garantiye almak için tasarruf yapmaktadırlar. Toplum olarak tasarruf bizde ağırlıklı mevduat şeklinde yapılmaktadır. Refahın yüksek olduğu gelişmiş ülkelere bakıldığında tasarrufların çoğunlukla yatırım fonu, bono, tahvil, emeklilik fonları gibi araçlarda değerlendirildiği, banka mevduatı ve emlağın düşük bir oranda olduğu görülür. Ülkemizde bu yönde mevzuatın geliştirilmesi gerektiği bir gerçektir.

Kredi kullanımda kredi talebinde bulunanların herkes ayağını yorganına göre uzatıyor mu?

Bir gerçek var ki bir kesim insanımız kredi talebinde bulunurken ayağını yorganına göre uzatmıyor. Bizler sorumlu bankacılar olarak bunu dikkatle değerlendirmek zorundayız. Maalesef bazı insanlarımız fuzuli bir şekilde borçlanarak bir süre sonra kendilerini çıkmaz bir durum içerisinde buluyorlar. Borçlanırken önce buna niye gerek olduğu, yapılacak yatırım veya harcamanın gerekliliği iyice değerlendirilmelidir. İnsanlarımız, mutlaka bir bütçe ve gelecek planı çerçevesinde borçlanmayı düşünmelidir. Market, sağlık, eğitim, çocukların harçlıkları, tatil, elektrik, su gibi günlük harcamalara da dikkat ederek bir bütçe çıkarılmalı ve ona göre borçlanma kararı verilmelidir.

Tahsili Geciken Alacaklarda (TGA) düne göre daha mi iyiyiz ?

TGA’lar maalesef bankalarımızın en acılı noktasıdır. Ülkemizdeki hukuk ve icra sistemi, bankalarımızın aleyhine çalışmaktadır. Bir kredinin tahsili için mahkeme yoluyla bir karar çıkartmak yıllar sürebiliyor. Bir ipoteğin nakde çevrilmesi, ülkemizde 10 – 15 yıl devam eden bir süreçtir. Ne yazık ki bunu gören bir takım insanlar da bundan faydalanmaktadırlar. Hukuk ve icra sistemi iyileştirilmeden, TGA’larda bir düzelme olamayacağı ortadadır. Sonuçta kaybeden halktır, ülke ekonomisidir.

Ülkemizdeki para maliyetini etkileyen unsurlar nasıl değerlendiriyorsunuz, azalması için ne yapılmalıdır ?

Ülkemizde paranın maliyetini artıran unsurlar munzam karşılık, disponibilite, TMSF primi, kredi faizlerine uygulanan BSIV, kredi sözleşmelerine uygulanan pul parası, yukarıda bahsedilen hukuk ve icra sürelerin hantallığı ve bankalarımızın fazla fonlarını değerlendirmelerinde konulan sınırlamalar paranın maliyetini artırmaktadır. Tüm bu unsurlar gözden geçirilip daha makul seviyelere, dünya standartlarına getirilmelidir. Örnek vermek gerekirse tasarruf mevduatlarımız hesap başına EURO 20 bin karşılığı kadar devlet garantisi altında iken, ödediğimiz TMSF primi tüm tasarruf mevduat bakiyesi üzerinden hesaplanmaktadır. Bu adil değil. Türkiye dahil bir çok ülkede kredi sözleşmelerinde pul parası seneler önce kaldırıldı ama bizde halen uygulanmaktadır. Bunların hepsi masaya yatırılmalıdır.

İnsanların kapasitesi varsa, tasarruf ile harcamanın dengesi nasıl olmalıdır ?

Bu tamamen kişisel bir karardır. Sonuçta dünyaya bir defa geliyoruz ve imkanlarımız dahilinde hayatı tadını da çıkarmalıyız. Bunu yaparken, mutlaka bir kısım kazancımızı da bir kenara koymalıyız.

Finans dünyamız, bankalarımız rekabet ne kadar hazırdır?

Şunu ifade etmek isterim ki bankacılarımız, eğitim, tecrübe ve bilgi olarak son derece donanımlıdırlar. Bundan hiç şüphem yok. Ancak daha önceki bir soruda belirttiğim gibi tanınmamışlık, bankalarımızın bir takım araçlardan yoksun bulunmaları ve önemli ölçüde yurt dışı piyasaların dışında bulunmaları bir dezavantajdır. Bu eksikliklerin de giderilmesi halinde bankalarımızın her türlü rekabete hazır olabileceklerine inanıyorum.

Bankalarımız ne kadar güvenilir?

Genel anlamda konuşmak gerekirse, 2001 krizinden birçok ders çıkarıldı. 2001 yılından sonra Bankalar, yasamız değiştirilerek bankalar ve bankacılar üzerine bir takım sorumluluk ve standartlar getirildi. Diğer taraftan, Merkez Bankası, bağımsızlaşarak daha güçlü bir konuma getirildi; banka denetim ve gözetim uygulamaları uluslararası standartlara yaklaştırıldı ve o günden beri de bu konularda süreklilik sağlandı. Tüm bunlar sektörümüzün güvenirliğine işaret etmektedir.

Türk Bankası‘nın İstanbul ve İngiltere ortak şemsiye altındaki oluşumları Türk Bankası Kıbrıs’a nasıl sorumluklar getiriyor?

Öncelikle Türk Bankası’nın uluslararası yönetişim standartlarını uygulama çabasını getirmiştir. Özellikle İngiltere’de bu standartlar yüksek ve Banka olarak bunlara uyma çabasındayız. Diğer bağlantılı bir konu olarak da, suç gelirleri ile mücadele konularında en üst seviyede hassasiyet göstermekteyiz. Bunlar olmazsa olmazlarımızdır. Kıbrıs’ta olabilecek en küçük olayın o ülkelerdeki varlığımıza yansımasına asla izin vermeyiz.

Diğer taraftan bu ülkelerdeki oluşumlarımız sayesinde bir takım sinerjileri de yakalayabiliyor ve müşterilerimize öncü ürün ve hizmetler sunabiliyoruz.

Kısa, orta ve uzun vadede ne hedefliyorsunuz?

Sektörümüzü en çok etkileyecek konu, finansta dijital dönüşümdür. Fintekler baş döndürücü bir hızla yükselmektedir ve finans sektörüne ciddi bir tehdit yaratmaktadır. Bankamız da bunu görerek 3 yıllık bir vizyon ile bu dönüşümü gerçekleşmek üzere faaliyetlerine başlamıştır. Bir taraftan sistemlerimizi ve süreçlerimizi gözden geçirirken, diğer taraftan Sarayönü’ndeki binamızı, inovasyonu teşvik edecek, bölgenin çekim gücünü artıracak bir şekle dönüştürmek için çalışmalarımız sürüyor.

Kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerimizi de artırmaktayız. Özellikle “Yeşil” konusuna duyarlıyız ve bu konuda Banka Politikasını oluşturduk. Karbon salınımımızı azaltmak için Bankamız’ın ihtiyacını karşılayacak 567 KW gücünde güneş enerjisi santralımızı kuruyoruz. Bankamız’da plastik ve kağıt kullanımına karşı savaş açmış bulunmaktayız. Ayrıca pil atıklarının daha sağlıklı yok edilmesini sağlamak için Çevre Dairesi ile birilikte bir çalışma yürütmekteyiz. Diğer taraftan kadınlarımızın ekonominin bir parçası haline gelmesi, potansiyellerini yakalamaları için Kadın Girişim Destek Programı’nı yaratık ve buna 20 milyon TL’lik bir fon ayırdık. Gençlerimize iş imkanı sağlamak, onların yaratıcılığından faydalanmak üzere, renovasyonunu yapacağımız Sarayönü Genel Müdürlük binamızda, bir ortak çalışma alanı yaratacağız. Bu konularda EBRD ve diğer birtakım uluslararası kurumlar ile işbirliği halindeyiz.

Londra Sibos’a katılım oldu. Bu çalışmada dünya bankacılığı açısından neler buldunuz?

23-26 Eylül tarihlerinde Londra’da, SWIFT ev sahipliğinde gerçekleşen Sibos, geleceğin finansal teknolojileri ve hizmetlerinin görücüye çıktığı, finansal kurum ve girişimler için çok önemli bir etkinlik. Sibos Konferansı’nda, dünyanın dört bir yanından 8,000 iş lideri, karar verici ve uzman bir araya geliyor. Katılımcılar, finansal kurumlar, altyapı üreticileri, çok uluslu şirketler, teknoloji iş ortakları gibi geniş bir yelpazeye sahip. Aynı zamanda, büyük finansal kurumlar ve girişimler için buluşma noktası olma özelliği taşıyan Sibos’a, TurkishBank A.Ş. ve TurkishBank UK’den de yöneticilerle birlikte TurkishBank Group olarak katıldık.

Türk Bankası olarak bu etkinliğe katılmakla öncelikle dünyanın önde gelen banka ve finans kuruluşlarının üst düzey yöneticileri ile görüşme fırsatı yakaladık. Bu görüşmelerimiz sırasında, Bankamız ile birlikte Grubumuz’u ve KKTC’yi tanıtma fırsatı bulduk. Diğer taraftan da uluslararası bankacılıkta yeni gelişmeleri ve öngörüleri öğrenme ve değerlendirme fırsatı bulduk.

Bu yılki Sibos’un diğer önemli özelliği, katılımcıların yaklaşık % 35’inin Finansal Teknoloji şirketleri veya kısa adı ile Fintek’ler idi. Finteklerin temsilcileri ile görüşerek, onlarla olası işbirlikleri yanında bankacılık sektörü ile ne şekilde rekabet içine gireceklerini öğrenme fırsatı bulduk.

Kıbrıs Gazetesinde yayınlanan ilgili habere buradan ulaşabilirsiniz:

https://www.kibrisgazetesi.com/ekonomi/tahsili-gecikmis-alacaklar-bankaciligin-aci-noktasidir-h75067.html