2009 yılında İstanbul’a taşındıktan sonra 2011’de Turkish Yatırım ile tanıştım. Turkish Yatırım’da geçen dokuz yıllık güzel bir serüvenin ardından 2020 yılının Kasım ayında yine bir TurkishBank Group şirketi olan Türk Bankası’na transfer oldum. 85 milyonluk bir ülkenin 16 milyonluk bir şehrinden sonra Kuzey Kıbrıs benim için oldukça farklı bir tecrübe oldu. Alışması zor olduğu kadar, alıştıkça keyifli vakit geçirdiğim Kuzey Kıbrıs’ta birkaç hafta sonra ikinci yılımı doldurmuş olacağım.
Boş zamanlarımda, özellikle yaz aylarında kampçılık, doğa yürüyüşü ve yüzme aktivitelerinde bulunuyorum. Kuzey Kıbrıs’ı sevmemin en büyük sebeplerinden birini sanırım herkes anlamıştır; burada yaz mevsimi neredeyse hiç bitmiyor!
İstanbul’da yaşadığım süre boyunca Trakya’nın neredeyse tamamını ve Ege’nin güney kısımlarına kadar neredeyse her yeri ziyaret ettim. Kampçılık ve yürüyüş yaptığım illeri aşağıdaki şekilde sıralayabilirim.
- Antalya
- Burdur
- Bursa
- Çanakkale
- Edirne
- İstanbul
- İzmir
- Kırklareli
- Kocaeli
- Muğla
- Sakarya
Mesela beş günlük bir kamp gezisinde Kırklareli’nin Beğendik Köyü’nden Dike yoluna kadar hem doğa yürüyüşleri hem de kampçılık yaptık. Günde 25-30 kilometre doğa yürüyüşü yaptığımız bu süreçte, yürüyüşle yetinmeyip farklı koylarda ve sahillerde denizin tadını çıkardık. Kimi akşamlar çadırda kalmak için uygun ortam olmadığı için bungalovlarda konakladık. Benim için gerçekten tarifsiz bir deneyimdi. Değinmeden geçmek istemiyorum, Dike yolu, dünyanın en güzel on yürüyüş parkurundan birisi olarak gösteriliyor. Yol boyunca bir tarafınızda deniz, diğer tarafınızda dağ… Gerçekten müthiş manzaralara şahit oluyorsunuz.
Tabi doğa bizim için var dersek yalan olur. Bizler doğanın birer parçasıyız ve doğa ile barışık yaşamak zorundayız. Doğanın içerisindeyken doğanın bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz. İnsanoğlunun inşa ettiği şehirlerde diğer tüm canlılara karşı olan tartışmasız üstünlüğü doğanın içerisinde hükümsüzdür. İzmit-Sakarya taraflarında bir dağ yürüyüşündeyken hemen önümdeki arkadaşım yolumuzdaki yılanı fark etmişti. Bu sayede büyük bir tehlike atlattığımı sanıyordum. Ta ki Kuzey Kıbrıs’ta doğa yürüyüşlerimden birinde Kıbrıs Engereği yani nam-ı diğer Gufi ile burun buruna gelene kadar. Doğa ile iç içe olmak güzel tabii ancak tedbirli olmakta fayda var.
Kamplar her ne kadar az sayıda insanla yapılsa da oldukça kozmopolit yerler. Kamplarda tanıştığım ve şu an arkadaşım olarak nitelendirdiğim birçok insan var. Mesela mimar, seramikçi ve kerpiç atölyesi sahibi arkadaşlarımın daveti üzerine düzenledikleri bir etkinliğe katılmıştık. Bu etkinlikte, topraktan tuğlalar yaparak çeşitli yapılar oluşturmaya çalıştık. İnsan, toprak ile temas edince gerçekten çok iyi hissediyor. Bu etkinlikte ben büyük bir fırın yapmaya çalıştım, artan malzemelerle de tabii ki ustaların yardımıyla kaplumbağa ve eşek gibi biblolar ve fincan, tabak, çanak gibi araç gereçler yaptık. Bu, kesinlikle hayatım boyunca unutamayacağım kadar güzel bir deneyimdi.